Koç Üniversitesi’nde doktora öğrencisi olan Selin Yılmaz, Doç. Dr. Elif Nur Fırat Karalar ile ilk kez İstanbul Teknik Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’ndeki lisans yıllarında sosyal medyadaki ilham verici paylaşımları aracılığı ile tanıştı. Sonrasında Doç. Dr. Karalar’ın, bir bilim kadını olarak kapsamlı deneyimlerini paylaştığı kariyer danışmanlığı etkinliklerinde kendisi ile bir araya gelme fırsatını buldu. Şu anda Koç Üniversitesi’nde ikinci yılında olan Selin, Doç. Dr. Karalar’ın laboratuvarında aktif olarak bilimsel araştırmalar yapmakta ve onun danışmanlığında tezini geliştirmektedir.

Selin: Bilimde cinsiyet eşitliği sizin için ne ifade ediyor? Ülkemizde gördüğümüz eğitimde cinsiyet eşitsizliğinin bunun üzerinde etkileri var mıdır sizce?
Elif: Benim için bilimde toplumsal cinsiyet eşitliği, fırsatların ve profesyonel algıların kişinin cinsiyetinden etkilenmediği bir ortamın oluşturulması anlamına geliyor. Bu, cinsiyetle ilişkili basmakalıp yargıların ve bilinçsiz önyargıların ortadan kaldırılmasını da kapsıyor. Türkiye’de eğitimdeki cinsiyet eşitsizliği bu durumu önemli ölçüde etkiliyor ve genellikle kız çocuklarının bilime yönelme konusunda erkekler kadar teşvik görmediği erken dönemlerden başlıyor. Bu eşitsizlik genellikle yükseköğretime ve profesyonel ortamlara kadar uzanmakta ve kadınların kariyerlerini etkilemektedir. Kültürel ve toplumsal normların önemli bir rol oynayabildiği ülkemizde, eşitliğin sağlanması için bu önyargıların ele alınması çok önemli. Bu zorlukların üstesinden gelmeye yönelik çabalar, toplumsal cinsiyet önyargıları konusunda farkındalık yaratmaya, kapsayıcı politikaları teşvik etmeye ve bilimsel yolculuklarının her aşamasında kız çocuklarını ve kadınları aktif olarak desteklemeye odaklanmalıdır. Bu şekilde, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sadece bir ideal değil, aynı zamanda yaşanan bir gerçeklik olduğu bir ekosistem yaratmamız mümkün olabilir. 
Selin: Peki sizin alanınızda cinsiyetinizden dolayı ayrımcılığa veya önyargıya maruz kaldığınız durumlar oldu mu? Eski jenerasyonlardan erkek meslektaşlarının gölgesinde kalan/ bırakılan bilim kadını örneklerimiz var, mesela Rosalind Franklin gibi. Siz eski ve yeni jenerasyonların karşılaştığı durumlar arasında farklar olduğunu düşünüyor musunuz?
Elif: Rosalind Franklin gibi tarihsel örnekler, kadınların bilimde karşılaştıkları sistemik sorunları vurgulamakta. Özellikle farkındalık ve politika değişiklikleri açısından geçmişe göre ilerleme kaydedildiğine inanmakla birlikte, günümüzde de kadınların karşılaştığı önyargılar ve sistemik engeller hala varlığını sürdürüyor. Benim görüşüm eşitsizliğin sadece geçmiş nesillerin yaşadığı bir problem olmadığı; sürekli dikkat ve eylem gerektiren, devam eden bir problem olduğu yönünde.

Kendi alanımda açık bir ayrımcılıkla karşılaşmamış olsam da aynı takdiri ya da kaynakları elde edebilmek için erkek meslektaşlarımdan çok daha fazla çalışmam gerektiğini hissettiğim durumlar oldu. Bu, akademik sistemin bazı yönlerine hala nüfuz eden altta yatan bir önyargıya işaret ediyor. Buna ek olarak, atmosferin bir ‘erkekler kulübü’ gibi hissedildiği, ince ama gerçek bir bariyer yarattığı durumlar da yaşadım. Bu deneyimler, bilimde gerçekten kapsayıcı ve eşitlikçi çalışma ortamları yaratmaya yönelik sürekli çaba göstermemiz gerektiğinin öneminin altını çiziyor. Mesele sadece açık ayrımcılığı önlemek değil, aynı zamanda bir kadının kariyerini ve çalıştığı ortama ve alana aidiyet duygusunu etkileyebilecek önyargı biçimlerini kabul etmek ve sonrasında da çözüm üretmektir.

Selin: Ülkemize baktığımızda birçok başarılı bilim kadını görüyoruz. Fakat bu bilim kadınlarının sayısını ülkemizdeki üniversitelerin kadın rektör sayısıyla kıyasladığımızda arada bir tutarsızlık görmek mümkün. Bu soruna nasıl bir çözüm önerisinde bulunabilirsiniz?
Elif: Kadın bilim insanlarının sayısı ile akademide dekan ve rektörler gibi kadın liderlerin sayısı arasındaki tutarsızlık, ‘sızdıran boru hattı (leaky pipeline)’ olarak adlandırılan karmaşık bir sorunu vurguluyor. Bu metafor, kadınların birbirini takip eden her aşamada akademik kariyer yolundan ayrılma olasılığının nasıl daha yüksek olduğunu ve bunun da üst düzey pozisyonlarda daha az kadının yer almasına yol açtığını açıklamakta. Bu sorunun çözümlerinden biri, terfiler ve liderlik atamaları için daha şeffaf ve eşitlikçi süreçlerin uygulanması olabilir. Buna ek olarak, sızdıran boru hattının ele alınması, iş-yaşam dengesi için sistemik destek gerektirmekte. Bu destek, kampüs içi çocuk bakım olanakları sağlamayı, esnek çalışma düzenlemeleri sunmayı ve profesyonel ve kişisel sorumlulukları dengelemenin zorluklarını tanıyan politikalar uygulamayı içerebilir. Kadınların kariyerlerinin her aşamasında başarılı olabilecekleri bir ortam yaratarak, daha fazla kadının kişisel sorumluluklarından fedakârlık etme ihtiyacı hissetmeden liderlik rollerine yükselmesine yardımcı olabiliriz. Bu tedbirler yalnızca bireysel olarak kadınları desteklemekle kalmaz, aynı zamanda daha sağlıklı ve çeşitlilik içeren bir akademik ekosisteme de katkıda bulunur.
Selin: Elde ettiğiniz başarılara bakarak, Türkiye’nin en prestijli hücre biyolojisi araştırmacılarından biri olduğunuzu söylemek doğru olur. Akademik kariyerinizdeki en gurur verici anlarınızdan birini düşünecek olursanız, bunun bilim kadını kimliğinize ne gibi katkıları olduğunu düşünüyorsunuz?
Elif: Bilimsel yolculuğumdaki en gurur verici anlarım arasında Türkiye’den ilk EMBO Genç Araştırmacısı olarak seçilmem ve yaşam bilimleri alanında iki kez Avrupa Araştırma Konseyi (ERC) Başlangıç Bursu almam yer alıyor. Bu başarılar, sıfırdan bir laboratuvar kurmanın ve uluslararası düzeyde tanınan bir araştırma programı oluşturmanın muazzam bir kararlılık, sabır ve problem çözme becerileri gerektirdiği Türkiye’nin zorlu araştırma ekosisteminde özellikle anlamlı. EMBO YIP ödülünü almam sadece kişisel bir başarı değil, aynı zamanda birçok genç bilim insanı için ilham verici bir dönüm noktasıydı. İlaveten, iki kere ERC başlangıç hibesini almak çok nadir görülen bir durum, muhtemelen yasam bilimleri alanında bir ilk. Bu başarı bütün zorluklara rağmen yeterince çalışınca ve zorluklar karşısında şikâyet etmek yerine çözüm üretince başarının kaçınılmaz olduğunu ülkemizdeki genç bilim insanlarına gösterdi. Bu ödül ve fonlara kıyasla daha da gurur duyduğum başarım ise genç nesil bilim insanlarına danışmanlık yapmak ve onların çoğu zaman benimkini aşan büyüme ve başarılara ulaşmalarına tanık olmak. Genç bilim insanlarına mentorluk yapmak, bilgi ve deneyim aktarmamın yanı sıra bilim dünyasını şekillendirecek geleceğin bilim insanlarının büyümesine ve gelişmesine tanık olmamı sağladığı için son derece tatmin edici.

Elif: Rol modellerin ve mentorların kadınların bilim alanındaki deneyimlerini şekillendirmede ne kadar önemli olduğunu düşünüyorsun? Bilimsel yolculuğunda kadın akıl hocalarına ve rol modellere sahip olmanın (veya olmamanın) etkisi hakkında kişisel deneyimlerini paylaşabilir misin?
Selin: Rol modellerin ve mentorların, bilim alanında kadınların deneyimlerini şekillendirmede büyük bir rol oynadığını düşünüyorum. Bu figürler, bizlere ilham verici birer örnek olabilirler ve kariyerimiz boyunca bize rehberlik edebilirler. Özellikle bilimde cinsiyet eşitliğini ve çeşitliliğini teşvik etmek adına, kadın öğrencilerin güçlü rol modeller ve mentorlara sahip olması çok önemli. Sizin de belirttiğiniz gibi kız çocukları erken yaşlarda bilime yönelme konusunda erkekler kadar teşvik görmüyor ve bu noktada rol modelleri bilime hevesli bir kız çocuğunu onun da başarabileceğine inandırabilir. Benim için de zamanında Marie Curie, Rosalind Franklin ve Hedy Lamarr gibi çok yönlü, başarılı ve güçlü kadınları görmek bir ilham oldu. Şimdi de her gün onlardan yeni şeyler öğrendiğim birçok azimli ve başarılı bilim kadını iş arkadaşlarım olduğu için çok şanslıyım.
Elif: Bilim camiasında toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili en önemli zorlukların neler olduğunu düşünüyorsun ve sence bu zorluklar hem bireyler hem de kurumlar tarafından nasıl etkili bir şekilde ele alınabilir?
Selin: Bilim camiasında toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili en önemli zorlukların başında önyargılar ve stereotipler gelmekte. Bu önyargılar, kadınların bilimdeki başarılarına yönelik algıları etkileyebilir ve kadınların ilerleme kaydetmelerini zorlaştırabilir. Ayrıca, akademik kurumlardaki eşitsizlikler, kadın bilim insanlarının yüksek pozisyonlara ulaşmasını sınırlayabilir. Anne olma sorumlulukları, iş-yaşam dengesi konularındaki zorluklar ve cinsiyet temelli ayrımcılık gibi faktörler de cinsiyet eşitliği mücadelesini güçleştiren etkenler arasında yer alıyor.

Bana kalırsa bireylerin bu konuda sağlayabileceği katkı, cinsiyet eşitliği konusundaki farkındalığı artırmak ve kendi davranışlarında önyargılara karşı duyarlılık göstermek olabilir. Ayrıca, kadın bilim insanlarına destek vermek, onların başarılarını tanıtmak ve rol modeller olarak ortaya çıkmak/çıkartmak da önemli.

Kurumlar ise politika ve uygulamalarını gözden geçirerek cinsiyet eşitliğini teşvik etmeli, herkese eşit fırsatlar sunmalı. Cinsiyet eşitliği konusunda eğitim programları düzenlemek ve cinsiyet eşitliği konusunda açık bir tutum sergilemek, bilim camiasında daha adil ve eşit bir ortamın oluşturulmasına katkı sağlayabilir.

Elif: Bilimsel kariyer ile kişisel yaşam arasında denge kurmak, kariyerin farklı aşamalarında zorlayıcı olabilir. Kariyerinin başındaki bir bilim insanı olarak, zorlu bir akademik ortamın beklentilerini karşılarken, iş dışında kendine yeterince vakit ayırabiliyor musun? Bilim dünyasındaki genç kadınların sağlıklı bir iş-yaşam entegrasyonu sağlamaları için hangi stratejilerin veya destek sistemlerinin önemli olduğunu düşünüyorsun?
Selin: Bilimsel kariyer ile kişisel yaşam arasında denge kurmak gerçekten zorlayıcı olabilir, özellikle de kariyerin başındayken. Aynı anda hem akademik ortamın beklentilerini karşılamanın hem de iş dışında kendine vakit ayırmanın çok dikkatli bir denge gerektirdiğini düşünüyorum; bana kalırsa bu bir anda başarılabilecek bir hedeften ziyade bir süreç. İşimizde kazandığımız tecrübeyle gelen güvenle bu dengeyi sağlamanın daha kolay olduğunu düşünüyorum fakat tabii ki tek etken bu değil. Bireylerin bu dengeyi sağlamak için öncelik listesi yapmaları ve bunu yaparken kendi ihtiyaçlarına saygı göstermeleri çok önemli. Genç bir doktora öğrencisi olarak gerektiğinde hem iş arkadaşlarımdan hem de danışmanımdan yardım talep etmek benim için her zaman bu süreci kolaylaştırmıştır. Bunların yanı sıra kurumların bu konuda sağlayabileceği mentorluk desteğinin de önemli olabileceğini düşünüyorum. Bizlerin geçtiği her zorlu yoldan daha önceden geçen birileri mutlaka olduğundan, o kişinin yaşadığı tecrübeler bize yardımcı olabilir.

Please find below a condensed and summarized English translation of the interview

Selin Yılmaz is a doctoral student under the guidance of Assoc. Prof. Elif Nur Fırat Karalar. During her undergraduate years at the Department of Molecular Biology and Genetics at Istanbul Technical University, Selin was initially introduced to Professor Karalar through her inspiring social media posts. She became further impressed during Professor Karalar’s visiting lectures at career consulting courses, where she shared her extensive experiences as a woman in science. Now in her second year at Koç University, Selin is actively engaged in scientific research at Professor Karalar’s laboratory and is developing her dissertation under her supervision.

Selin: What does gender equality in science mean to you? Do you think the gender inequalities we observe in education in our country have an impact on this?

Elif: For me, gender equality in science means creating an environment where opportunities and professional perceptions are not influenced by an individual’s gender. This also includes eliminating gender-related stereotypes and unconscious biases. Gender inequality in education in Türkiye significantly affects this situation, often starting from early stages where girls are not as encouraged as boys to pursue science. This inequality often extends to higher education and professional settings, impacting women’s career paths. In our country, where cultural and social norms can play a significant role, addressing these biases is crucial for achieving equality. Efforts to overcome these challenges should focus on raising awareness about gender biases, promoting inclusive policies, and actively supporting girls and women at every stage of their scientific journey. By doing so, we can create an ecosystem where gender equality is not just an ideal but also a lived reality.

 

Selin: Have you ever faced discrimination or prejudice in your field due to your gender? We have examples of women in science who were overshadowed/ left behind by male colleagues from older generations, like Rosalind Franklin, for instance. Do you think there are differences between the situations encountered by the old and new generations?

Elif: Historical examples like Rosalind Franklin highlight the systemic challenges women have faced in science. Although I believe there has been progress compared to the past, particularly in terms of awareness and policy changes, biases and systemic barriers still persist for women in science today. In my view, inequality is not just a problem of past generations; it is an ongoing issue that constantly requires attention and action.

While I haven’t faced overt discrimination in my field, there have been instances where I felt the need to work much harder than my male colleagues to gain the same recognition or resources. This points to an underlying bias that still permeates some aspects of the academic system. Additionally, I’ve experienced situations where the atmosphere felt like a ‘boys’ club’, creating a subtle but real barrier. These experiences underscore the importance of continuous efforts to create truly inclusive and egalitarian work environments in science. The issue isn’t just about preventing overt discrimination; it’s also about acknowledging and addressing the forms of bias that can affect a woman’s career and her sense of belonging in her workplace and field.

 

Selin: When we look at our country, we see many successful women scientists. However, when we compare their numbers to the number of female rectors in our universities, a discrepancy becomes apparent. What solutions would you suggest to address this issue?

Elif: The discrepancy between the number of women scientists and the number of women in leadership positions like deans and rectors in academia highlights a complex issue known as the ‘leaky pipeline’. This metaphor illustrates how women are more likely to leave the academic career path at each successive stage, leading to fewer women in top positions. One solution to this problem could be implementing more transparent and egalitarian processes for promotions and leadership appointments. Additionally, addressing the leaky pipeline requires systemic support for work-life balance. This support could include providing on-campus childcare facilities, offering flexible working arrangements, and implementing policies that recognize the challenges of balancing professional and personal responsibilities. By creating an environment where women can succeed at every stage of their careers, we can help more women rise to leadership roles without feeling the need to sacrifice their personal responsibilities. These measures not only support women individually but also contribute to a healthier and more diverse academic ecosystem.

 

Selin: Considering your achievements, it would be fair to say you are one of Türkiye’s most prestigious cell biology researchers. If you think about one of the proudest moments in your academic career, what contributions do you think this has had to your identity as a woman in science?

Elif: Among the proudest moments of my scientific journey, being selected as the first EMBO Young Investigator from Türkiye and receiving the European Research Council (ERC) Starting Grant twice in the field of life sciences are particularly significant. These achievements are especially meaningful in Türkiye’s challenging research ecosystem, where establishing a laboratory from scratch and creating a research program recognized at an international level requires tremendous determination, patience, and problem-solving skills. Receiving the EMBO YIP award was not only a personal accomplishment but also an inspirational milestone for many young scientists. Additionally, receiving the ERC starting grant twice is a rare feat, possibly a first in the life sciences field. These successes demonstrate to young scientists in our country that with enough hard work and focusing on solutions rather than complaints in the face of challenges, success is inevitable. Beyond these awards and funds, what I am even prouder of is mentoring the next generation of scientists and witnessing their growth and achievements, often surpassing my own. Mentoring young scientists is immensely gratifying, as it not only allows me to pass on knowledge and experience but also to witness the development of future scientists who will shape the world of science.

 

Elif: How important do you think role models and mentors are in shaping women’s experiences in the field of science? Can you share your personal experiences about the impact of having (or not having) female mentors and role models on your scientific journey?

Selin: I believe that role models and mentors play a significant role in shaping women’s experiences in science. These figures can provide us with inspiring examples and guide us throughout our careers. Particularly for promoting gender equality and diversity in science, it is crucial for female students to have access to strong role models and mentors. As you mentioned, girls are not as encouraged as boys to pursue science from a young age, and in this context, role models can convince a girl interested in science that she too can succeed. For me, seeing multi-faceted, successful, and strong women like Marie Curie, Rosalind Franklin, and Hedy Lamarr was inspirational. Now, I am fortunate to have many determined and successful female scientist colleagues from whom I learn new things every day.

 

Elif: What do you think are the most significant challenges related to gender equality in the scientific community, and how do you believe these challenges can be effectively addressed by both individuals and institutions?

Selin: At the forefront of challenges related to gender equality in the scientific community are biases and stereotypes. These prejudices can influence perceptions of women’s achievements in science and make it more difficult for them to advance. Additionally, inequalities within academic institutions can limit the ascent of women scientists to high positions. Factors such as responsibilities of motherhood, challenges in work-life balance, and gender-based discrimination also complicate the struggle for gender equality.

 

In my opinion, the contribution individuals can make in this regard is to increase awareness about gender equality and show sensitivity to biases in their own behavior. Supporting women scientists, highlighting their successes, and promoting/identifying them as role models are also crucial.

Institutions should review their policies and practices to promote gender equality, offering equal opportunities to everyone. Organizing training programs on gender equality and demonstrating a clear stance on this issue can contribute to creating a fairer and more equitable environment in the scientific community.

 

Elif: Balancing a scientific career with personal life can be challenging at different stages of one’s career. As a scientist at the beginning of your career, are you able to allocate enough time for yourself while meeting the demands of a challenging academic environment? What strategies or support systems do you think are important for young women in the scientific community to achieve a healthy work-life integration?

Selin: Balancing a scientific career with personal life can indeed be challenging, especially in the early stages of one’s career. I believe it requires a careful balance to meet the expectations of the academic environment while also finding time for oneself outside of work. In my opinion, this balance is more of a process than a goal that can be achieved overnight. With the confidence that comes from experience gained in our work, it becomes easier to maintain this balance, but of course, that’s not the only factor. It’s important for individuals to make a priority list and respect their own needs in doing so. As a young doctoral student, asking for help from both my colleagues and advisor has always made this process easier for me. Additionally, I think the mentorship support that institutions can provide in this regard could be significant. Since there are always people who have previously traversed the challenging path we are on, their experiences can be helpful to us.